21 Ocak 2011 Cuma

dudakların, dudaklarım, dudakların, dudaklarım

denemez ya, gerek yok.
denemez çünkü, denilememiştir.
sevi, demiştir sevgili Bilge K.
okumayan anlayamaz'dan ziyade'dir,,, ötesi,,,ahh...
Sevi!
Ah Sevi..
Ah Sevi..
bunları, daha küçükken, anlatmaya çalıştığımda,
anlamadıklarını söylerlerdi Bİlgeler'den, ya da benim yazdıklarımdan..
zararı yok. çünkü: ne diyeyim:
hazopulodur bazen.
hazopulo gibi mekanlar bu şehirde.
varsın yoksun.
aynı anda,
hem varsındır hem yoksundur;
ne varsındır ne yoksundur.
geçim derdi, ana-baba dediğimiz şey..
oyalanmacaların.
şekilleniş.
hazopulo gibi dönemler vardır. hem bak:
modern değildir hiçbir şey, eyvallah; korkma.
ne o çük dediğiniz şeyler,
ne o libido dediğiniz şeyler,
modernlikten kasıt değildir.
yoktur, olmamıştır, yaşanmamıştır.
"zira biliyorum beni nasıl bir aşkınlıkla beni sevdiğini"
biline bu. biline de, kim?
kuzum, ben hala,
aldatıldığım noktadayım biliyor musun,
hayata o pencereden bakıyorum,
hepinize, hepsinize..
o, o kıyılarda modern diye bağırırken,
ben derinlerde, -ne? diye haykırıyorum
"aklımdan sana üzülmek geçerken"
bana üzülmek..
bana üzülmek..
bu cümleden sonrası,here i go; denilenin-- an be anı,
Munch'un çığlığı(dır)...
koş, üzül benim için, akıllardan benim için üzülmek geçsin.
hem de sadaka niyetine.....::görüyor musun kuzum, ben de pis gibi oldum...

şimdi geçiyoruz,
dışavurumcu mu olmuştuk en son kuzum..
anlayamadım ben nasıl olduk, ama olalım hadi.
sıçsak postmodern sanat olur zaten, öyle yapalım biz de.
tam sigara dumanını üflemişken pozlar verip,
fransızca konuşalım,
saflaştıralım kendimizi...

"dediğim gibi çok utandım bundan
bunu bilmek ve sana yalan söylemekten"
bilmek ve yalan söylemek,
ve bilmek ve yalan söylememek,
ve aslında bilmediğini bilmeyen özne olup,
tıkışıp kalmak...

ya da parrhesia misali; geçti o Antique zamanlar dimi?

artık, buralar,bu şehirler,
herkesin şöyle bir uğrayıp geçtiği,
point de rencontre,
nasıl ama,

,,do they know something we dont know kaygısıyla yaşayalım,
olma mı?
bununla varolup, katledelim; onlar gibi.

ahh, Schrödinger ve bildiğimizi bilmediklerimiz,
imge yığınlarımız burada, lütfen
,lütfen, saldırıken dikkat edelim;
gülelim, ben gülüyorum.

kuzum, konuşalım bu yazdıklarımı, bir ara..

dünya, pek bir, seviyesizmiş...

ama bilelim, lack is not the same thing with the loss.
işte bu yüzden denemez, ya da denilememiştir, ve
,ve melankoli seçilmiştir.
sembolique düzen de olmayıversin layıkıyla,
n'olur ki, ha?

ve, iyi ki varsın Heisenberg,
nice olurdu halimiz,
şu milenyumda.

gecenin saat 5'inde,
istanbulun,
capitale europeenne de la culture
olması aklıma gelince,
ve tüm dünya, milyarlar..
ve hep o hesap makinesinde kullandığım sayılar,
gelip geçen ölümler,
2011'de ol'a'mamak
olamamak.
hiç için metinler bunlar,
türkçe yazılmış, hiç için metinler.
oynamak gerek bunları,
en Artaud'a yakışacak biçeminden.

bak,
Lack'i loss olarak yorumlamak işimize gelir,
diye not düşmüşüm,
ahh anamızın memesi.

söyle yapalım:
"the thirteenth floor of the fantasy space"
cepheden bak, cepheden.... en güzel anlatımıyla, bu.
bu.

ahh, neler dedim böyle,
ama hala şu noktada olmak,
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum.
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum......

d.

Hiç yorum yok: