2 Ağustos 2009 Pazar

up

Aylardır yazma isteğim ile yazmamak kararımın ve yazmayı pek de beceremediğim gerçeğinin aralarında sersemler gibi bocalayıp duruyorum. Düşünsel süreçlerim ve bunların çürük meyveleri uyduruk kıytırık ajandamda birer ikişer geçirtirilmiş eylem cümleleriyle not ediliyor; dilimin birbirne karışmışlığı okumaktan-okutmaktan yıldırıyor, çünkü ne bildiğimi dile getirebiliyor, ne de kurabiliyorum olağanca, geldiğince. Kuramamak demişken, onca yersizliğin içinde, can sıkıyor bu eyleyememe. Yazıyı araç olarak kullanmak kullanmamak meselesi değil tartıştığım. Karalamak önemlidir ve neyin peşinde sürüklenilirse sürüklenilsin, ara vermek bir yana, karalamanın unutturulmaması gerekir.

Ne yazsaydım diye sorunca
kelimelerle aramdaki bu çekingenlik
dönüp durup bakıyorum şimdi bu dağbaşında(n)

buraya, kışla ve yağmurla başladım, kış geçip gitse de, yaz beni boğan yaz gibi değil, her daim yağmurlu, görebileceğim en büyük gökkuşaklarıyla

aklım almıyor
tepede durup dikilirken, milyon kilometrelerle ifade edemeyeceğim o uzaklık duygusu, bastığım yer, gördüğüm etekler.tüm bunların -tüm her şeyin- bir yerde bitmesi gerekir.

güneş iyice kızarıyordu.etekteki yolun kenarına kurulmuş ormana doğru yürüdüm, buradan dağın tepesine ulaşmak bir hayli zordu. her adımımda böckler seslerini kesiyor ve tek tük rüzgar. bir ağacın dibine oturdum. başımı kaldırınca, diğer göçebelerle gözgöze geldim. çantaları, renkli kıyafetleri, karrmış tenleri. selamlaşıp ayrıldık. tırmanmalıydım. sarfedeceğim her kelime yorgunluk demekti
susmayı tercih edip söylemediklerimiz
ve çünkü gün geçtikçe suskular anlaşılmaktan beri geliyor

yazmaya çalışsaydım
usanç ağır basacakmış

buraya pek de uzak olmayan bir kentte
muhtemelen okyanus kıyısında bir yerlerdesin

önümdeki kışın kurgusu yok, sönük. Sanki, gözümn önünden hiç gitmeyecek kırmızıya boyanmış gökyüzün. Hangimizdik yaşayan? Sevişebildiğimiz kadar sevişip; ne başladık ne bitirdik, ha? Ve ben ben olup, bırakıp gitmeliyim.
Dönmeliyim
sen de baştan aşağı değişirsin iki üç yüzyıla

oyunun başladığı bildirdi. ve hepimiz uzaklaşmaya başladık birbirimizden. havayı çekebildiğim kadar içime çektikten sonra... beklenmedik şeylere kolaya alıştığımı düşünürdüm, öyle olmuyormuş farkettim.ve adını telaffuz edemediğim bu kentin bu dağında sessizce uyudum.

Birkaç ay önce senle tanıştığımız zaman paylaşmaya can atamıyordum.

Evvelden kudurmuş köpekler yerdi içimi beynimi.geçti gitti.bir tercih meselesi saygısızca devam etmek yahut yine bir tercih böyle göçebe-zor, yalın.

geçmiş oldu artık.tüm cümleler.ve sende de bende de aynı sıkıntı.yaşın gereği belki de.anlattığın son üç masal, bu tepenin kenarında geçmiş olan her şey içinde, usançsız hatırladığım tek şey.ve senin dilinde konuştuğum zamanki halin.

Adını telaffuz edemediğim bu şehrin dağlarından aşağı inip yerleşkeme dönünce, belki de son kez, bir ucundan diğer ucuna...

seni son kez bulmaya indim dağdan. rüzgar ve deniz arasındaki sakinlikte çömelip oturduk.usanmadan geçirdiğimiz günlerden konuşmadık. ısmarladığımız son iki birayla hayran olduğum sen ve hayran olduğum suskunluğumuzla, vedalaşma..
Ve kulağına fısıldadım aynı melodiyi, das war so schön in diesem halben Jahr.

damla.

ağustos başı.
Pyrénées..

Hiç yorum yok: