8 Haziran 2009 Pazartesi

yok

Yatağımda oturmuş kendime bakarken kalkıyorum her canım sıkıldığında yaptığım gibi ruj sürüp saçımı düzeltiyorum aynanın karşısında oda havasız sıcak mı soğuk mu ne anlayamıyorum boğuk kollarım alışveriş poşetlerini taşımış olmaktan sızım sızım sızlıyor rujlasaçla oyalanmamı bitirince gene çöküyorum yatağıma çok canımı acıttım bugün diye söyleniyorum ki farketmemem olanaksız o kadar ağır geliyorum ki kendime ve kendimi kusmaya başlamanın ucundan dönüyorum her ağırlaştığımı hissettiğimde her dakika başı yaşamak bana göre değil cümlesi tren raylarından çıkan o ritmik sesler gibi yankılanıyor beynimin içinde durum raporu halim ahvalim değildir bu cümleler içimde fokur fokur kaynayan iniltiler bunlar bu dudağımdaki ruj bu beni içinde tutan boğucu hava bu olduğum ya da olmadığım her şey vardığım ya da kendimi teğet geçtirttiğim her durak hepsi inliyor birbir hepsi beynimde kulağımda duyuluyor doğum sancısı falan değildir bu besbelli kulaklarım sağır olacak her açısını didik didik edip her her boğumunu hesapladığım bu çember yutacak beni yutuyor oyuna geliyorum kardeşim hidayet bu çember kendinden kesişiyor kardeşim cümleler allak bullak oluyor dönüyorum köşelerden topluyorum taşları kuruluyorum oynamaya ama oyuna geliyorum bak nasıl da sigaraya sarılıyorum nasıl da ürküyorum titriyorum gördün mü heyecanlanıyorum yok yatağımda oturmuyorum kalktım çoktan dikiliyorum neye uğradığıma şaşırmıyorum sabah neye uğradığıma şaşırmıştım hani kahvemi içerken hani yağmur falan yağıyordu kafenin birinde oturuyordum her masanın çevresinde dört sandalye vardı ve bütün masaların yalnızca tek sandalyesi doluydu yani diğer üç sandalye boştu yan masalarda oturanlar daha yaşlılardı ama tıpkı benim gibilerdi allah kahretsin ki tıpkı onlar gibiydim düşüncelerim hareketlerim onlarınki gibi yavaş ve yaşlıydı kafede toplam otuzdört sandalye vardı ki bu sayıyla yalnızlık iyice büyüyordu çünkü iki ihtimal vardı ya tek bir masada oturan bir insanın çevresinde beş boş sandalye olmalıydı ya da diğer bir ihtimal off bu ihtimali hesapamaya gerek yok evet diziliş böyleydi hepimiz kahve içmiyorduk kimileri şarap yudumluyordu herkes sigara içiyordu ve susuyordu nerden düştüm bu kafeye dedim nerden çıktı bu yağmur dedim kerhane gibiydi bu kafe hepimiz gönlümüzce içiyorduk ve yaşlılık kokuyordu kimse tenezzül etmiyordu boş sandalyelere kafamıza takmıyorduk boşmuş doluymuş bir de garson vardı dakika başına yirmi kere merci diyebiliyordu o kadar kibardık ki gözgöze geldiğimizde gülümsüyorduk böyle olunca sessizce şenleniyordu kafe hava boğuklaşıyordu daha da sanki birbirimizi duymaya başlıyorduk birbirimizden kibrit tütün gibi şeyler istiyorduk garsondan şaraplar kahveler bir hareketlenme vardı sanki sanki hepimiz parmak hesabı sandalyeleri sayıyorduk ben üç masa ötedeki adamla konuşuyordum köpeğiniz çok çirkin bayım diyordum o da evet biliyorum ama endişelenmeye gerek yok ikimiz de geberip gideriz yakında diyordu rahatlıyordum öyle diyince kahvemden bir yudum daha alıp evet gebermelisiniz diyordum hayırlısı diyordum gülümsüyordu kızmıyorduk birbirimize kalkıp gitmiyorduk da kalkıp gidemiyorduk son bir sevişme daha istiyordu canımız son bir merci daha ama hiçbir zaman son olmuyordu ertesi gün yine buluşuyorduk gündüz saat onbir gibi yine bütün kadro toplaşıyorduk kahveler söyleniyordu sessizlik başlıyordu merciler havada uçuçuyordu en çok benzeştiğimi hissettiğimi düşündüğüm kadınla yüzümüzdeki kırışıklıklardan konuşuyorduk benim gibi kızı varmış ama daha gençmiş tiyatrocuymuş haha diyorum benim de kızım var diyorum o daha çocuk diyorum sohbet koyulaşıyor öyle güzel ki o da benle dalga geçmeye devam ediyor sonra o çirkin köpeğin dedikodusunu yapmaya başlıyoruz ve bu şehir diyor göründüğü kadar sessiz değil yine gülümsüyorum sıkıldım be diyorum senin gibi olmaktan senin gibi bu şehri sessiz bulmamaktan senin gibi en ince sesleri duymaktan senin gibi bu şehri kusmaktan sıkıldım be diyorum iyidir diyor mutsuzluk huzursuzluk iyidir ruj sürüyoruz birlikte garson gülümsüyor bize histerik kahkahlar atıyoruz hiçbir şeyi sevmiyorum diyorum ben de diyor ne kadar yalnızız diyor güzel diyorum hoşuna gidiyor tahammül edebiliyorsun kendine diyorum çok ses vardı diyor seslerin içinden geçebilir misin diye soruyor evet diyorum daha kolay o zaman diyor rahatlıyorum daha kolay diyorum daha kolay neye yarar diyip kalkıyorum markete giderken bisikletten düşüyorum hiçbir şey olmamış gbi davranıyorum düşmemiş gibi kapıyı açıp poşetleri yere atınca yumurtalar kırılıyor odam çiğ yumurta kokuyor oturuyorum yatağıma ayna uzakta üşeniyorum kalkıp kendime bakmaya oyuna geldim şimdi daha dirayetli olmalıyım bir daha oyuna gelmemeliyim yanımda getirdiğim defterleri çöpe koyuyorum hiçbir şey hissetmeden rahatlıyorum sadece burası burada yaşamıyorum burayla yaşıyorum burayla konuşuyorum burayı dinliyorum geçmişten gelen hiçbir şeye ait değilim sevmiyorum hiçbir şeyi buraylayım diyorum çember beni sıkıştırırken küfür edersem geçer diyorum kollarım hala ağrıyor

4.6.9
damla..

Hiç yorum yok: