Burada güneşe duacıyım, başka türlü üşümemenin yolu yok çünkü. Güneşle anlaşıp, masayı kuruyorum. Tabağı çatalı yıkamış kurulamışım önceden, yorulmuyorum. Çayım bitmiş, olsun ucuzundan şarap var, ucuzundan tütün. Sesimi de iyice kısıyorum, yemek yerken konuşulmazmış ya. Karşımda durmuş, bana bakmaya bile tahammül edemediğini belli etmemeye çalışan bir ifadeyle oturmuş,yemeği bitirse, anlaşsak da gitsem der gibi acınası gözlerle bakıyosun bana. Keyfimiz bilir, diyorum. Keyiflerimiz sürükler bizi. Yok suçlamıyorum, kimileri de hep keyif almak ister hayattan. Lakin bu konuda edebiyat yapamayacağım şimdi; şu da ayrı bi nokta ki, masadaki hiçbir şeyden tat alamamanın eşiğini çoktan geçtim. Bu yüzden ben etkisiz eleman kılıyorum kendimi. Yemeğimi bitirmeye çalışıyorum. Hayde bre, diyorum. Muşambayı toplayalım da silkelim camdan, güneş girsin gözümüze. Tokluğumuzla övünelim. Vazodaki çiçekleri çöpe atalım, kokuşmasınlar. Bu masayı yaptım. Tek de sandalyesi. Başka yer yok ki, her kapı çalındığında ürkmem bundan. Sandığımız şeyler eriyor, işe masa başında sanmamakla başlıyoruz. Gülüyorum. Eğilmiş bükülmüşüm, halime bakıyorum. Böyle, bu kadar, bazen böyle oluyor...
damla..
24 Nisan 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder