saçma bi gündü.evet evet adı gibi biliyordu çok saçma bi gündü.şehirli gibi davranmaya çalışmıştı bütün gün.ama aksilikler hiç peşini bırakmamıştı.arkadaş evinden çıktıktan sonra metroya kadar yürümüş,yolda karşıdan karşıya geçmesini beceremediği için onlarca korna yemişti.yanında biri varken iyiydi.sürekli o kişi tarafından tutulur çekilir,bir hamle ile arabaların altında kalması engellenirdi.ama şimdi böyleyken çok zordu.yokuşu tırmandı gene ve tırmanırken sigara içebilen insan olamadığına üzüldü.oysaki o içerdi.merdiven de çıkardı yokuş da,bana mısın demezdi elindeki sigarasıyla.antrenman derdi,tecrübe derdi,gene konuşurdu işte her zamanki gibi.yolda onun konuşmaları çok geldi aklına.artık aşık olmasaydım iyiydi bile demiyordu onu düşündüğü zaman.ne de olsa büyük oyun oynanmıştı.hayatların tek başına yaşandığı,tarafların kendine ait kocaman kocaman boşluklarının olduğu zamana geçilmişti.gerçi geçen gün servet'in bahsettiği,kapısında bekleyip sonra giden esrarengiz şahıs biraz o boşluğu daraltmış,-aşık olmasaydım iyiydi-gibi sakıncalı alanlara meyl ettirmişti ama artık onu da demiyordu.hiçbir şey demiyordu.tam da hiçbir şey demeden geçen günün başlangıcında düşünüyordu bunları.
neyseki karmaşık kavşaklardan,yaya ve araba yollarından geçip,insanlara çarpıp,selpakçı çocuklara zor bela karşı koyduktan sonra;onun için -şehir insanı-nın kendini en güzel varettiği şatoya gelmişti.metronun merdivenlerini itinayla indi.hiçbir aksilik olmamalıydı.kendini asla açık etmemeliydi.turnikelere geldiğinde jeton almanın gerekliliği dank etti kafasına.türlü türlü şehir insanı uzun bir kuyruk oluşturmuştu gişede.ve yanda kimsesizce duran jeton makinesi.kullanamıyordu işte.hiç olmuyordu bu meretlerle.ya çok para atar,ya jeton gelmez,ya yalnışlıkla çok seferlik doldurur ya da en kötüsü,daha para girişini yapamadan makine kendi kendine ana menüye dönüyordu.sırayı diğer şehir insanları gibi sabırla,ama acilesi varmış gibi bir tavırla beklemeye çalıştı.öyle ya onun da yetişmesi gereken bir yerler mutlaka olmalıydı.jeton alındı turnikeden geçildi.bu kısım adeta kusursuzdu.kimi zaman jeton attığı yerin yan tarafından geçmeye çalışırdı.ya da turnikenin demiri arkadan eteğini kaldırırdı,;en olmadı,elindeki poşetler demire takılırdı.ama bu sefer bunların hiçbiri olmadı.süt gibi geçiverdi metro insanının kalbinin attığı alana doğru.ilerledi.herkes gibi etraftaki aynalara bakıp saçlarını düzeltti.sevdiği bir çaycı vardı esasen.isteğe bağlı tost bile yaptırırdı.oraya gidecekti niyeti belliydi ama,metronun içindeki poğaçacıyı ve poğaçacılarla artık ahbap hale gelmiş şehir insanlarının diyaloglarını görünce dayanamadı ve kendine peynirli ve salamlı bir sandviç aldı.sandviçi elindeki poşetin içine attı.parayı verirken cüzdanından ve çantasından hiçbir şey düşürmedi.
adımları ilerledi ve onu bu şehrin en vazgeçilmesi yürüyen yola götürdü.burada insanlar yolun hızıyla kendi adımları arasında bir sinerji oluşturuyor,bulutlar arasında uçuyormuş gibi yürüyorlardı.işte bu rüya bandı,nisanın tökezlediği ilk nokta oldu.çünkü yola çıkınca bir kere,adımları ileri gitmedi.öylece durdu.kendisine şaşırmıyordu bile.bugünün anlam ve önemine ters düştüğü için acilen yürümeye başlamak diye bir şey de yoktu aklında.anam babam durmuştu.rüya bandının bittiğini ayakları metal zemine çarpıp öne doğru afallayınca farketti.-kahretsin- mi demesi gerekiyordu bu durumda.demedi.başını kaldırdı ve iki yanından gökyüzüne doğru altın rengi şeritlerle süslenmiş,basamaklarında yıldızların ve yakamozların ışık oyunu yaptığı o eşsiz dağı gördü karşısında:yürüyen merdiven!burası harika olacak diye geçirdi içinden.hiçbir tereddütü yoktu.sakin sakin yürüyecek.adımlarını bir sonraki merdivenin ilerleyen ilk basamağına denk gelecek şekilde koyacak,sonra hiçbir tedirdinliğe mahal vermeden sağda mı solda mı duracağına karar verecekti.ama jeton sırasındayken,hafiften acelesi olan insan tavrını takındığından sol tarafa dahil olup,yukarı doğru yardıranlardan olacaktı.geçmişte başına çok bela açmış bu aptal makine,şimdi gerçekten bir masal dağıydı.kafasındaki tüm aşamaları kusursuzca gerçekleştirdi.son sorunsuz adımla da dağın eteğine kendini bıraktıktan sonra aklına yürüyen merdiven makinesi geldi.aşağı inenden yukarı çıkmaya çalışmaları,yandan koridara bir şey sarkıtıp düşürmesi sonucu geri inip onu almaları ve tekrar yukarı çıkmaları artık sadece birer talihsiz anıydı.birkaç küçük hata,kendinden kalma davranışları dışında bu sessiz sedasız güne çok güzel başlamıştı.isteyince onlardan olabileceğini göstermişti kendisine.çok da anlamlı değildi esasen bu ispat olayı,ama oyun oyundu;denenmiş görülmüştü.
sonrası günün normal akışı.çaycıya gidiş.çayı içiş.susuş.isteklerini sağ elinin parmakları ile ifade ediş.çaycıdaki herkes gibi sabah gazetesini okumaya çalışma.-ki nisan gazete okumaktan haz etmez-lakin bir gazetenin,bir perşembe ekinin kapağında gençlik yıllarının ikonu haline gelmiş resimci müzikçi ve haliyle sanatçı şahsiyeti görünce dayanamımıştı.e tahmin edersiniz ki kader de gene ağlarını örmüştü.ve..gazetenin sayfaları karışır,uçuşur,bir türlü eski haline getiremez vs vs..o günün devamında da servet'in evine gidene kadar hiç konuşmadı.sinemaya girerken gişedeki kadına kağıda yazarak isteğini sundu,biletçi adama tuvaleti aynı yöntemle sordu.ama kibarlık olsun diye kağıda lavabo nerde diye yazdı.karşılaştığı ve görmek zorunda olduğu insanlara tek cümlelelik,farklı farklı ve tabii ki yazılı gerekçeler sundu.nisanı tanımayanlar ogün ona sağırmış gibi davrandı aynı zamanda.nisanı tanıyanlarsa nasıl davranacaklarını şaşırdılar.elleri ayakları birbirine dolaştı bu -konuşamam-diyen insanın karşısında.hepsi en sonunda sıkıldı yoruldu kaçtı.yalnız biri sıkılmadı.önce birkaç bira içmeye,ardından da eve sessiz sinema oynamaya çağırdı.ama bu da -şehir insanı sessizken-adlı deneyi yaparken tercih edilmeyecek bir teklifti.
velhasıl..
yorgundu.servet kapıyı açtığında uykuluydu.hava mavi siyah gibi bir renkti.insanlar akşam yemeklerini bitirmiş olmalıydılar.servet kapıyı açtığında gözlerinin önüne düşen oldukça kahverengi saçlarından rahatsız olmadı.baktı.uykudan uyanan bir insanın sersemliğiyle,dikkatiyle baktı.ama kapının önünden çekilmedi,içeri gel hiç demedi.öne doğru bir adım attı,boynunu yukarı kaldırıp gözlerini açabildiği kadar açtı.bir ayılma girişimi olarak nitelendirilebilecek bu davranışın sonunda,boynunu eğdi ve nisanı yanağından öptükten sonra içeriye yöneldi.nisan arkasından ilerlerken,evde değişen şeyler gözüne takıldı.kocaman bir ayna konmuştu kapının yanındaki duvara.ve salondaki lavabonun musluğuna kısa bir parça hortum kesmişti.gülümsedi hortuma bakınca.sanki sadece anne ve babaların evinde olabilecek bir şey gibi geldi bu hortum.yeşil,naylon,ekose..servet nisanın neye takıldığını anllamıştı.o da gülümsedi.bir sigara yaktı.nisan yerdeki mindere oturup dizlerini gövdesine yapıştırdıktan sonra bugünkü deneyinden bahsetti.hatta bir ara açık açık -senin gibi olmaya çalıştım,her şeyi becerebilen ama bunu otomotikleştirmeden yapan insanlar gibi..bir yere yetişme derdinden çok,acele edişinin farkında olup bunu yoklaya yoklaya yaşayan insanlar gibi-bile dedi.
servet gülümsüyordu.tütün sarıyordu.kıllı bacaklarını koltuktan sandalyeye uzatmış,sigaranın kağıdını yalıyordu.nisanın deneylerini seviyordu.nisanı olduğu gibi,masallarıyla oyunlarıyla sosyolojik deneyleriyle tanımak heyecan veriyordu servete.sanki her an bir türk filmi karesi gibi,nisan çıkıp da kendisine -sen sadece bir iddiaydın-diyecekmiş gibi geliyordu.emin olamıyordu nisandan.güvenmiyordu nisana.komşusu olmasına rağmen evine girip çıkan insanlarla çok az muhattap ediyordu.çünkü servet..karşısındakinin çayı bitmeden ona ikinci çayı söyleyebilecek,hoşgeldin demeden içeri buyur etmeden kapı açabilecek,ikram etmeden tütün sarabilecek.
ogün çok fazla sigara içtiler musluklu salonda.ve yanına çay demledi nisan.çünkü servet çay söylerdi yalnız,çay demlemezdi.servet iki bardak içti sadece.nisan bitirdi demliği ve suyu.nisanın deneylerinden konuştular.servet sırasıyla iki belirgin tavrını da takındı.hiç önemsemeyip dalga geçme,aşırı önemseyip hararetle tartışma.servet bu zorlamayı sevmiyordu.sakin diyordu.kendince diyordu..yolunu bulan sulardan bahsediyordu genelde.nisansa sulardan kayıklardan nehir kenarlarındaki bilginlerden atasözlerinden ve deyimlerden sıkıldığını söylüyor,yolu buldurulan sulardan söz açıyordu.servet sustu bir aralık.nisan üstüne gitti.servet kibardı,bu yüzden sırf bu yüzden git başımdan demedi.sadece git başımdan bakışıyla baktı.nisan servetin kanepesine uzandı.servetin yanağından öpüşüyle uykuya daldı.servetse bir kaç sigara daha sardıktan sonra dişlerini fırçalamadan,pijamasını çıkarıp donla kalarak,saçları yastığa dökülmüş,suskunluğu ve zorlamasız sakin sıkıntısı ile uyudu.
sabah nisanın hapşırmaları ile uyandı.üstüste bir dizi hapşırık ve bunları izleyen sümkürmelerden sonra servet sordu:
nezle mi oldun?
hayır nezle değil.sabah alerjisi bu.
servet anladı.nezle değildi.sabah zımbırtısıydı.kıçını döndü,uyudu.
alev
23 Ekim 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder