11 Mayıs 2008 Pazar

yok

Çekirge bacağı kırıntısı, karınca yumurtası yağı ve zebranın kuyruk tüyünden bir iksir yapıp suya havaya üfürmek istiyorum, tüm bu sorunsallık zincirleri ve tarafımdan anlaşılmaz kılınan yaşantılar bir son bulsun dileğiyle. Büyümenin bu sıkıntılı düşüncevi boyutunda, katlanabilmek yerine yine çok fazla umutçuklar yaratıyorum, biliyorum. Ama:: Çatısı altında zamanı kemirdiğimiz ve battaniyelerine sarındığımız o günler geçip gitmiyor işte, geçirip gittiremiyorum. Bi bakmışım bu yer-denizde kaybolmuş uyukluyorum. Bi bakıyorum uyku komaları bile esirgiyor kendime koşuşumu saftsatalarla. Geçmiş günler içinde emilen tütünlerin ve sarfedilen oynayışların tadı ev’i özletiyor bana. O ev, o barınak, o sığınak belki. Orayı düşlüyorum: Büyürken yalan atmak şarkı söylemek soyunup giyinmek olurmuş, ve başka olanların başkalıkları da kelimeleri fes etsen de büyürken seninle kalırmış. Anlamak ya da anlaşılmanın olası olmadığı bu zihin ve uzamda sadece Dobre-Vi’nin doğurduğu var yanımda. Şimdilik idareliğim o, onun idareliği de ben; ama ikimizin de nabzı pek seyrek atıyor. İnsan’ı yok kılmak olamazdı; olmadı, olmuyor. Ve üzülüp garipleşirken, hatırıma sesini açıp dinlemediğimiz şarkılar geliyor. Toprağın altında kendi kendini kemiren bi solucan gibi yaşamaktan hoşnut değilim. Sonsuz bilinmeyenli bu denklemde nedendir –neyin kahrolası cezasını vermeye-çekmeye çalışmak. Bu boktan denklemi de çözmeye takatimiz yokken. Ablacım anlatmazsam inanmazlar demişti. Anlatsam beni dinler misin Dobre-Vi. Anlatacak neyim kaldı merak etmezsin dimi. O zaman üfleyelim havaya ve suya...

damla..

Hiç yorum yok: