13 Mayıs 2008 Salı

gulu gulu

vapurunu da getirse,demir atsa,kimbilir neler olurdu.
kimbilirlerin arkasına sığınmak?o her daim bileceği söylemiyle avunduğumuz 'kim'i bulamamak.sahi,aranızda hiç kim var mı?
olma mı kuzum,bu kısa hikayenin en asıl kahramanı 'kim' zaten.kim in maceraları,macerasızlıkları ya da daha çok.kim avunacak,bir avuntu dağıtacak;güne böyle başlıyor uyandıktan sonra.uyandığı anı kestiremediği zamanlar da oluyor.o zaman da uyurgezer numarası yaparak katlanıyor tüm o insanlara,acı suskunluklarına..sonra bir çay demliyor,onlar kavanoza da dolmuşlar,böcek olmuşlar çayları kemirmeye çoktan başlamışlar.rüyasında da görmüştü,ama uyku ile uyanıklığı ayırt edecek gücü yok şu an,kim çay suyunu koydu,kim uyudu?-mış gibi yapmaların ardılı bu -sız kalmaların feryadı bir tek yardımcı oluyordu ona bu uyanıklık nevrozunda.ben çayı demliyorsam..o diil de anacım,bu 'kim'neden her açmazdan kafasını çıkarıyor?en derin sorusu neden bi kişiyi bulmaya yönelik?düşündü,acıdı kendine.bu onun huyu,ya kafasını kaşır,ya da sulara batırır.ayık kalmak güçleşmişti.iç sesler yükselmişti.su fokurduyordu.ve vücudu vıcık vıcık olmuştu,anlamıyordu,attığı adımlar bile zamanın dışında kalmıştı,yoksa adımları bile atamıyor muydu?önce tekrar tekrar nefes almayı denedi,soruları kovamadı.kokuyu duyumsamanın coşkusu ile kalkıp çayını bardağa boşalttı.beyaz buhar yüzüne vurdu,saç teli çaya düş(ün)dü.çay kaşığı ile alırken onu,iğrendi.son zamanlarda -zaman dışı adımlarında-en güzel kaçışı da buydu zaten.hem ter kokusuna hasret,hem kendinden iğrenerek..hiç böyle olmazdı oysa..o da normal insanlar gibi karşıdan karşıya geçer,bayatlayan ekmekleri atar,balığın yemini hiç unutmazdı.şimdi kokular yoktu.olsa da yeterler miydi bilmiyordu.beyni karmaşıklaşmış,tüm hassas duyguları yok olmuştu.tek bir kişiye yönelik tüm kokuları tatmak,kokulardan tat çıkarmak,kokulara tutunmak istiyordu.istemek mi bu?bilinmez.bilmiyordu da zaten.ev kokmuş,çayı soğutmuştu.kokuları ötekileştirmekten belki de -boğazına kadar kim belasına battığından da olabilir- nasıl koklayacağını unutmuştu.tatları hissettiğini sansa da bazen,ağzında hep o acı sigara kokusu kalıyordu.balıklar ya yem vermediği için açlıktan,ya da tüm yemi boşalttığı için patlayarak ölmüşlerdi.ne salak şeylerdi bu balıklar!adı gibi biliyordu halbuki,kendi de balıklar gibi ya çok yaşamaktan ya da tüketmekten ölmüştü.bilmez miydi hiç..bilirdi bilirdi de gene o hengameye kapılır giderdi.demişti:hani dünya,çiçekleri ver,dur koparma,nereyi ıslattın öyle,şimdi git yanımdan,belki de yürüyemeyiz,neden baktın,koşmasana!derdi böyle şeyler.müzik dinlese geçerdi ya.dışarıda çocuk sesleri,bahçede çimler ölmüş,balıklar çoktan ölmüş.
bu cansızlık saçlarını yoluyordu sanki.canlı bir şeyler aramaya koyulmalı belki?ama nerde bende o can diyip çıkmıştı işin içinden şimdiye kadar.o can..diye düşündü.soğuyan çayın içinde erimeyen şeker..bu cansız dünya da yaşayamayan balıklar..
kim bu dünyanın en cansız haliydi?o zaman bu kadar bir cana hasretken neden hala o kim zımbırtısının peşinden koşmak?...için.yaşayıp diğerlerinin burnundan getirmek isteyenlerin ağıdını çığırmak için.bu da zor iş.ama bir süreliğine-idare edebilir mi ne?

21.ocak.08
ortak ruh

Hiç yorum yok: