16 Ocak 2010 Cumartesi

evimiz

farzedelim ki bir taksidesin, ve ne ile karşılaşacağını bilmiyorsun. ve hatta ne ile karşılaşacağını bilmemek, hali hazırdaki tahmininden çok daha iyimser kalıyor.
giriyorsun eve. önce girmiyorsun. korkuyorsun kapıda kısık alkollü gözlerini sana dikmiş görünce. içeri giriyor sendeleyen adımlarla. bakıyorsun. görmekten zevk alıyorsun. onu. montunu çıkarıyorsun önce yavaştan. sonra boynuna sarılı atkısını çıkarırken tenine yaklaşıyorsun.kendi teninden daha çok bildiğin ten, her yerde onu hatırlatabilecek kokular, kıvrımlar. beyaz boynuna bakıyorsun, boynundan söktüğün atkısına. bu atkının hikayesine. o kadına. eğiliyorsun, ayakkabılarının bağcıklarını söküyorsun yüzüne bakmamaya çalışarak. yüzü öyle bir yüz olmuş ki, asla terkedilemeyecek nevinden. bir teki çıkardıktan sonra diğerine izin vermiyor. sarhoş değilim ben diyor gerçekten de sarhoş olmayan bir sesle. acımı yaşıyorum sade. ve ben acımı çok güzel yaşıyorum diyor. elinden tutup sandalyeye oturtuyorsun. çevrede boş bira şişeleri, viski şişesi, küllükler, tuvalet kağıtları. eskisine göre daha boş bu oda. köşesinde kıyısındaki güzel şeyler gitmiş, üstelik balkonda sarı bir torbanın içinde. defterini çıkarıyor. bugün öyle birgün değil diyor kızarmış gözleriyle. bugün diyor, ben acımı çok güzel yaşıyorum diyor, defterinin sayfalarını koparıyor. her şeyini koparıyor, kendini öyle bir sıçratıyor ki, bir anda şimdiye kadarki kendinden,
adamakıllı yırtıyor tüm sayfaları. gözleri gittikçe daha da kızarıp küçülüyor. bu kukla diyor, çok güzel bir kukla. ben bu kuklayı burada istemiyorum ama artık.
ne istediğini bu kadar net bir şekilde anlatması şaşırtıyor. sevdiğim kadınla olmak istiyorum diyor. kadın tamam diyor, bu sefer adam kendine geliyor. hayır hayır olmaz hayır çok saçma olmaz.. böyle bir şeyler mırıldanıyor kafasını önüne eğip.. etrafta yüzlerce kağıt parçası -şahsi tarihle bezenmiş-.
o gece, acısını yaşarkenki kendisini, ve acısını yaşadığı günden öncesini o artık hiç yazmayacak, biliyorum. viskinin acılığıyla ağzını dakikalarca birayla çalkaladığını da hatırlamayacak ertesi sabah. sevdiği kadına sarıldığını hatırlar belki, unutacağım dediğini. belki de hatırlamaz.
farzedelim ki ancak 5-6 sigaralık geçen bu sürede bir taksiye binmek üzeresin. adam sarhoş hali ile -nedense bir inat- seni geçirmeye çalışıyor. filmler gibi oluyor ki filmelere hak veriyorsun. öyleki içinden, romantik komedilerin tipik sahnelerinden birini yaşadığını düşünüp dalga geçmek bile gelmiyor, hak veriyorsun.
diyelim ki.. markete girdin. kanat, yoğurt, domates ve biber almalısın. diyelim ki soslu kanat yapacaksınız. diyelim ki, o acısını yaşadığı bugüne asla dönmeyecek bir daha.diyelim ki burası bizim evimizmiş.

alev

Hiç yorum yok: