23 Mart 2009 Pazartesi

babamız bize güneş serpti

uyanmanın u su ne kadar güzel olursa
renginden bir şey kaybetmemiş saçlar nasıl parlıyorsa
-kalktım sana geldim.

istanbulun en büyük denizini ve baharın en parıltılı güneşini alan bir çatı katında,sorunsuzca uyandım.oldukça erken çalan saate hiç direnmedim.yataktan kalkınca sigaramı yakmak istemedim.aşağıda servet vardı,bu güneşi onunla paylaşmak aklıma bile gelmedi.zaten ona kızmıştım,bana memelerin sarkıyor diyip duruyordu.saçlarımı da kırmızıya boyayamazmışım,bana hiç olmazmış.
servet bana neden hiç güzel bir şey söylemiyor?
ben onun her ayrıntısı ile ilgili farklı kurabiyeler pişirip önüne koyuyorken o niye böyle yapıyor?
parlak saçlarımı,kendi halinde memelerimi anlamıyor
onlara
bana
böyle kayıtsız kalıyor
güneş benim bu yüzden
istanbulun en kocaman denizi benim
birazdan kendime bir sigara saracağım
onun sadece dibi servetin
yarın alışverişe çıkacağım
servete birtek kivi alacağım
bu sorduklarımı servete de sormanın tek yolu ona kivi almak
ya da evindeki toz şeker kabına küp şeker
küp şeker kabına da toz şeker koymak
eğer artık iş dayanılmaz boyuta geçtiyse de
evinde orda burda duran bütün kalemleri toplayıp şöyle bir lastikle birbirlerine bağlayıp bir köşeye saklamak
bu durum karşısında geçireceği sarsıntı ile beyni hızla çalışacak
oldukça iğreti olduğunu farkedecek
ve onun evine girip de böyle yapaylıklara mahal verecek tek kişinin ben olduğu dank edince kafasının sağ tarafından kulağının arkasına atılmış lüleye,
nisan yaptı..nisanı darlamış olmalıyım diyecek..
neyseki bana hiç kızmayacak.
o birkaç sigara fazla saracak bana
ben alışverişten dondurma da getireceğim ona
olacak bitecek
ama tüm bunlardansa bu güneşi tek başına yaşamayı yeğliyorum
servet aşağıda uyusun
güneşten,benden,pırıl pırıl saçlarımdan habersiz
güzel uyusun
uyanınca bi sigara sarsın kahvesinin yanına
küp şeker kutusunu açıp,iki buçuk şekerle kahvesini tatlandırsın
uyanmanın u su bile üzerinde kalmasın.

Hiç yorum yok: