29 Eylül 2008 Pazartesi

etraf

aydınlık bir gündü.kıştı ama aydınlık bir gündü.pencerede kirli,krem bir tül.odada bir tane kadife kanepe ve ortada bir masadan başka eşya denilebilecek bir şey yoktu.dağınıklık denilebilecek şeyler vardı.kağıtlar;sarı,beyaz,üzerine çay dökülmüş sarımsı beyaz kağıtlar.dün apartopar dışarı çıkarken üzerine aldığı biçimsiz yeşil mont.gece yatağı olan kanepesine girerken ayakları üşüdüğü için giydiği,ve sonrasında sıcak bastığı için yere atılmış renkli,yaşlı kadın yapımı patikler.ekose battaniye.oldu olası sevmişti ekose battaniyeleri,batılı bir görünüm verdiği için belki de.geceleri saatlerin geçmesine yardımcı olan çikolata ambalajları.iç çamaşırları,çoraplar,baş parmak uçları münferit olarak delinmiş iki çift pamuklu terlik.bir tanesi 42 numara,evine gelmesi muhtemel bilimum er misafirler için.alırken nedense hiç tereddüt etmemişti.bir tane de erkek terliği olmalıydı.çocukluğunun ve ilk gençlik yıllarının geçtiği evde tek erkek olan babasının sürekli terlik sıkıntısı yaşamasının öc alışıydı belki de.sonraları terlik alınınca babasına hep özenmiş,daha çok onları giymişti.bej bir oda olmasına,ve ışık görmesine rağmen hiç bir zaman ferah gelmemişti bu oda ona.masanın üzerindeki 2 ay öncesinin bir mizah dergisini aldı eline."pars pars.."gülmedi.gene dün gece okumaya tahammül edemeden 10.sayfada bıraktığı kitabın arasındaki kalemi olarak kapaktaki adamlara meme çizdi.gene gülmedi.neden bu odada yaşadığını sordu gene kendine.hem bu devirde kim hala oda kiralıyor ki diyerek sürdürdü.bu onun her sabah ve her akşam ve akşamüstleri,beyninin boşlukta kaldığı her an kendisine sorduğu bir soruydu.bir keresinde işime yakın cevabını vermişti.sonra belirli bir işinin olmadığını babasının kendisine hiğbe ettiği evin cüz'i miktardaki kirasıyla geçindiğini hatırlayınca saçmaladığını farketti ve artık bu soruya dah tumturaklı cevaplar aramaya çalıştı.işi bırakmasaydım iyiydi diye düşündü.
kalktı kanepesinden.aşık olmasaydım iyiydi dedi bu sefer dışından.iç geçirerek aydınlık pencereye,karanlık odaya.aşık olmasaydım bu kadar geç başlamayacaktım hayata.kararlarımın arkasında durmayı bu kadar geç öğrenmeyecektim.bu açıklanamayan aşk laneti yüzünden bu kadar çelişmeyecektim kendimle,ve bu kadar geç kalmayacaktım kendim olmaya.asil gidişlerin,güzel gelişlerin,yaşanası dakikaların kadını olurdum belki kimbilir.gençlik ateşi işte diyerek bir kez daha lanet etti kendine.aşık olmasaydım iyiydi diye tekrarladı ve ayağına takılan kahverengi pantolonu giydi.gece yattığı kahverengi tişörtü çıkartmaya üşendi.hala bir gecenin sıcaklığı vardı,çıkarsaydı üşürdü.elinden gelse ekose battaniyesini şuracıkta panço yapar sırtına geçirirdi o tatlı sıcaklık için.kenardaki yeşil kadife montu giydi.banyoya girdi.yüzünü değil,sadece elini yıkadı.salık saçlarını kulak arkalarına almakla yetindi.aynadan bakarken kendine ağaç gibi oldum diyerek gülümsedi.
iş görüşmeleri,arkadaş ziyaretleri,boş boş sokaklarda dolaşmacalar..kandırıkçı yellos!iş görüşmesine falan gitmedi.sadece bir arkadaşını -o da çalışması gereken birkaç kitabını geri almak için-gördü.günün geçmesini sağlamak için arkadaşına ancak iki saat sonra uygun olurum dedi.sokaktaki çaycıda,sabah masanın üzerindeki derginin bu haftaki sayısını okudu.biraz güldü.arkadaşıyla biraz konuştu,biraz sustu.bi ara sana gelmek istoyoruz,çoktandır sende toplanmadık.biz de şu senin sevdiğin şaraptan getiririz dedi arkadaşı,o olur dedi.nedense acıdı arkadaşı ona.deli miydi neydi?demek ki acınası bir görüntü çiziyordu.ayrılırken de yanaklarını birbirlerine değdirdikten sonra,-hem sana da iyi gelir-dedi garip bi gülümsemeyle.bu sefer güldü.onun güldüğünü gören arkadaşı daha fazla güldü,ve o daha da fazla.arkasını dönüp ana caddeye doğru ilerlerken o hala gülüyordu.arkadaşı ise somurtkan somurtkan çantasında bir şey arıyordu.
çaycıdan ilerledi.mecmuayı aldığı büfeyi geçti.caddeyi ve sokağı geçti.otobüsün arkasından koştu her zamanki gibi.ve otobüs durağa geldiğinde,aslında 3 dakika önce bastığı düğmeyi farketmeyip kapayı açmadı her zamanki gibi.gene bağırdı orta kapı diye,açıldı kapı,otomatik olmasına rağmen hiç çarpmadı.yüzüne güneşli kış gününün kuru soğuğu çarptı.yüzünün gerildiğini hissetti.seneler öncesinde onun şarap içtikçe güzelleştiğini söylediği teni hatırına geldi.gülmek ya da gülmemek bu ana yetmedi.neyse ki evine giden sokaklar güzeldi.ne dar ne geniş,pembe gri taşlarla döşenmişti.birsürü turist olurdu evine giden sokaklarda ve o bunu severdi.mahalleli gibi istilaya uğramış hissetmezdi.turistlerin o havaya bakarak yürümelerini,keşfetme merakıyla en sıradan şeyleri bile gözlerinde büyütüp incelemelerini komik ve tatlı bulurdu.sokaklarda kaybolma kaygısı gütmeden dolaşmalarını da severdi.zaten kaybolmaya gelmemişler miydi istanbul'un sokaklarına.elbet çıkarlardı,ve kayboldukları da yanlarına kar kalırdı.ve onlara gülümsemek olağandı.gene yaptı.karşıdan gelen salaş görünümlü sarışın ve kendisiyle muhtemelen yaşıt olan gençlere gülümseyerek selam verdi ve apartmanına yöneldi.4.katta oturduğunu hep bu köşeyi dönünce hatırlar ve iliklerinden kan çekilirdi.taş merdivenleri teker teker çıtı.2.kata geldiğinde kendi yaşlarındaki komşusu servet yanağından makas aldı samimice.nereye gittiğinden,onun nerden geldiğinden laf açtıktan sonra,kıyafetlerin güzel olmuş,tabiat ana gibisin diyip alay ederek yoluna gitti.tam bi kaç merdiven inmişken arkasını dönüp sana biri geldi.gelip kapının önünde seni beklemiş birkaç saat.sonra da sıkılıp gitmeye karar vermiş.çöpü çıkarırken karşılaştık,gidiyordu dedi.
teşekkür etti ve yukarı çıktı.bir işaret not vs aradı,ama bulamadı.pantolonunu çıkardı,pijamasını giydi.çoraplarını çıkardı,patiklerini giydi.ekose battaniyenin altına bastırdı merakını.arada bir uyanıp çikolata yedi.güneş şimdilik sivri sivri vuruyordu yüzüne.gözlerini kapadı,aşık olmasaydım iyiydi dedi.

alev

Hiç yorum yok: